Her devrin kendi gerçekliğini yarattığı yaşam düzleminde, modern zamanlar, gerçeğin yapı bozumu olarak, var oluşsal kimliğini ortaya koymuştur. Maddenin içi boşaltılmış, her şey birer görüntü ve adeta birer simülasyondan ibaret durumdadır. Simülasyonun kökeni nedir? Bir nevi taklit…Ne garip tesadüftür ki en gerçekçi simülasyon tiyatronun kökeni de aslında taklit değil midir? Yaşamın yansısı, yaşamda her ne varsa tiyatroda can bulmayacak mıdır? Gülen yüz, ağlayan yüz!.. Acı ve mutluluk!… Evet, insana dair her duygunun karşılığı tiyatroda hayat bulacaktır.
Tiyatro, kurgusalmış gibi görünen dünyasında, insanın yaşam yolculuğuna ayna tutacak, rehber olacaktır. Zira insan, kendini ayna olmadan göremez bir varlıktır. Kendini görebilmesi için bir aynaya ihtiyacı vardır. Tıpkı yaşamı görebilmesi, (için tiyatroya ihtiyacı olduğu gibi;)”anlamın kökenine” inmesi için tiyatronun rehberliğine ihtiyacı olduğu gibi…
Genelde bütün sanatların, özelde ise tiyatronun temel amacı, yaşam yolculuğunda insanın kendini gerçekleştirmesine yardımcı olmak, insanı, tam anlamıyla gerçek bir “insan” kılmaktır bana göre…Tarihi neredeyse insanlık kadar eski bu sanatı çağlar boyu vazgeçilmez ve eskimez-güncel kılan da üstlendiği bu önemli roldür.
Bu düşünceler izleğinde (ışığında), yaşamla uzaktan yakından ilgisi olan her konunun, tiyatroyla ilişkisi olacağı kabulü ile, Tiyatro ve…diyerek kendimize güncel, yaşamsal, işlevsel temalar belirlemeyi metotsal bir alan seçiyoruz. Büyük bir tutkuyla bağlı olduğumuz tiyatroyu, sahneye çıkma heyecanıyla koşut, nabzımızı hızlandıran bir coşkuyla farklı faaliyet alanlarıyla harmanlayarak ilgililerine sunacak olmanın mutluluğu içinde, işte yeniden “Tiyatro”yla sahnedeyiz! Ve perde…